2 Ekim 2012 Salı

Beşiktaş 0-1 Sivasspor l Şampiyonlar Uyudu

Zirvedeki puan kayıpları ve Beşiktaş için Gaziantepspor deplasmanında yaşanılan mağlubiyetin telafisi anlamındaki Sivasspor müsabakası istenilen sonuçla bitmedi ve böylelikle altıncı haftayı şampiyon olmuş takımlar kazanamayarak geçti. Sivasspor dördüncü kez kalesinde gol görmezken; toplamda da yediği dört golle, geçen sezon yenilen dokuz golden uzak bir görüntü sergilemeye devam etti. Beşiktaş ise bu sezon ilk kez gol atamadı.

Blogun açılışından beri ilk Beşiktaş yazımız bu maça kısmet oldu. Genel olarak; sezon başı itibariyle rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Samet Aybaba kısa bir süre içerisinde büyük yol aldı. Bu taktik varyasyon, oyuncu tercihleri gibi futbolun belli başlı ifadelerinden görülebiliyor. Portekizlilerin sayısını azaltan Beşiktaş, artık belli bir düzen içerisinde. Daha bir bütün, daha bir takım görüntüsü. Buna yönelik yapılan transferlerin de gayet sonuç verdiği ortada, nokta atışı. Ama bu değişim sürecinde inişler, kopmalar olacaktır. Önemli olan bunları azami miktarda tutabilmek, kırılma anlarını artıya dönüştürebilmek. Örneğin; Gaziantep deplasmanında gelen maçı kaybetmeleri ilk kırılma noktası halini aldı. Üstüne gelen Sivasspor mağlubiyeti ile, Kadıköy deplasmanı şimdi bir kat daha önem kazandı.

Samet Aybaba, kaybedilen Gaziantepspor maçından tek değişiklik ile maça başladı. Hangi ruh haliyle penaltıya neden olan hareketi yaptığını hala anlamadığımız Sivok yerine, yeni transferlerden Escude vardı. Escude vardı ama Galatasaray maçında olduğu gibi, bu maçta da öyle kadroyu kapacak bir görüntü içerisinde değildi. İbrahim Toraman- Sivok ikilisi, ideal görünmeye devam ediyor. Sivasspor cephesinde ise Rıza Çalımbay, sezona iyi giren Kasımpaşa'yı yenen takımdan üç kişiyi değiştirmişti. Rajnoch- Doğa Kaya ve Grosicki kenara gelirken, yerlerinde Kadir Bekmezci- Adem Koçak ve Cerny vardı. Bu aynı zamanda; Adem ve Cerny için bu sezon ilk kez 11 şansıydı.

Beşiktaş için sezonun kilit noktalarından biri, takımın bir bütün olarak hareket etmesi. Bunun içinde; ön alanda pres yapılırken arada boşluk oluşmaması, defansif ve ofansif oyuncuların birbirini sürekli tamamlaması gerekiyor. Bu sağlanmadığı zaman, Beşiktaş'ın oyun kalitesi bir seviye alt düzeye iniyor. Rakip Sivasspor olsun, Gaziantepspor olsun önemli değil; alanlar verilmeye başlanıyor. Hatta 3-0 kazanılan SB Elazığspor maçında bile veriliyor. Sivasspor'a karşı da özellikle ikinci yarıda olmak üzere alanlar verildi ama bu sefer sorun ön alanda baskıyı etkin yapamamak oldu. İş sadece duran toplara kaldı. Tabii iki kişinin topa dokunup, üçüncü bir ismin topa vurması şeklinde değil. Bu tarz duran toplar, ilk görmeye başladığımız andan itibaren taraftarı olduğumuz bir yöntem olmadı. Hele de sonunda Uğur Boral'ın yaptığı saçma hata, bu duran topu iki kat değersizleştirdi.

Kadir ligin çift yönlü olarak en etkili oyuncularından biri; yukarıdan aşağıya liste yapılsa, Türk rotasyonu içinde Selçuk İnan'dan sonra kafaya da oynayabilecek durumda. Yanına da topu kullanmayı bilmesinin yanında defansif özellikleri de olan Adem'in gelmesi, şüphesiz Sivasspor orta sahasını oldukça güçlendirdi. Bu maçta da alan paylaşımı konusunda, önlerindeki Aatıf'dan aldıkları destek ile oldukça başarılıydılar. Böyle olunca; orta sahadan top çıkaran Fernandes etkili olamadı, Veli Kavlak pek görünmedi. Geçen maçlarda görünmeyen Necip Uysal ise, gözlerin diğer oyuncularda olmasını kullanıp ufak ufak parıltı verdi.

Bu ön alanda baskı kuramayıp, top geçirilemeyişini ikiz kuleleri ileri atarak çözmeyi planlayan Beşiktaş aslında iyi düşünse de; bu anlarda havadan oyunu fazla denememesi eksi bir gelişme oldu. Oysaki; Almeida iki kere ve Batuhan bir kere top geldiğinde toplara da iyi yükselip, bitirememişlerdi.

24 Eylül 2012 Pazartesi

Fenerbahçe 0-0 Trabzonspor l İlk 20 Dakikalar

Son yıllarda gerilimi üst noktada yaşayan iki takımın mücadelesi başladığı gibi biterken, o görmek istemediğimiz gerilim sahneleri de rafa kalkmış bir görüntü içerisindeydi. Avrupa Ligi grup maçlarına 2-0'dan verdiği maç ile başlayan Fenerbahçe, bu maçta da kaldığı yerden devam etti ve Trabzonspor özellikle Olcan Adın ile fırsatları birer birer harcayınca, Kadıköy yenilmezlik serisini zar zor devam ettirebildi.

Meireles geldikten sonra taktik dizilişini takıma oturtan Aykut Kocaman, Mersin İdman Yurdu ve Marsilya maçlarında olduğu gibi 4-4-1-1 ile maça başladı. Bu iki maçtan farklı olan ise, Mersin maçında ileri uçta oynayan Kuyt yerine Hollandalı'nın sakatlığı nedeniyle Marsilya maçında da formayı alan Sow ve hafta içinde sol çizgide oynayan Caner Erkin yerine Stoch'du. Karadeniz temsilcisinde de Şenol Güneş, geçtiğimiz hafta Trabzon'da kazandığı Sivasspor maçından üç ismi değiştirerek sahaya çıktı. Kaleci Tolga Zengin sakatlık ile birlikte aldığı kaleyi yine sakatlık nedeniyle Onur Recep Kıvrak'a, tecrübe eksiği olan Zeki Yavru daha tecrübeli Celustka'ya ve Henrique'de yerini sakatlığı geçen Olcan Adın'a bıraktı. Takım ise kimi zaman 4-1-4-1 ve kimi zaman 4-2-3-1 ile sahaya dizildi.

Maçın gelişimini belli periyotlara ayırırsak daha sağlıklı bir analiz yapmamız mümkün olacaktır. Bu periyotlarda, oyunun gidişatı ile devrelerin ilk 20 dakikası ve son 25 dakikası olarak belirlendi. Özellikle ilk 20 dakikalarda Trabzonspor, rakip alanda çok arzulu bir baskı pres uyguladı. İyi bir pas trafiği kurulmasına rağmen, bu pres kaybedilen topların da Trabzonspor cephesinde kalmasını sağladı ve Fenerbahçe hücuma çıkmakta oldukça zorlandı. Kalesi baskı altına alındı. Bu dönem içerisinde Trabzonspor; beklerinden hücum katkısı, orta saha elemanlarının uzaktan şutları konusunda hep bir deneme halindeydi. Tek sıkıntı ise, bu tip bir oyuna uygun olan Janko'nun sahada olmamasıydı. Bu baskı dönemlerinde faydalı olabilirdi, tercih edilmedi.

İlk 20 dakikalarda oyuna hakim olan Trabzonspor, bunu son 25 dakikalarda biraz daha kontrole bıraktı çünkü bu baskı presin 90 dakika uygulanması mümkün değildi. İşte burada Fenerbahçe biraz rahatladı ama kendini ileri atacak gücü yine bir yerlerden bulamadı. Burada Fenerbahçe için bir ayrım daha yapabiliriz. Bu ayrım da; ilk yarının son 25 dakikası ve ikinci yarının son 25 dakikası şeklinde olur. İlk yarıda duran top dışında kanatları çok iyi kapatan Trabzonspor'a karşı en azından savunma arkasına sarkmaya çalışarak veya hata bekleyerek pozisyona girmeye çalışan Fenerbahçe, ikinci yarı bunu sadece duran topa bıraktığı gibi düşen kondisyon ile beraber arka tarafı da hiç kontrol edemedi. Çok geniş alanlar bıraktı ama şanslıydılar ki Trabzonspor bunları değerlendirip sonuca gidemedi.

Fenerbahçe için bu oyundan düşmenin bir kronikleşme haline geldiğini görüyoruz. Son dönemden Sivasspor maçı olsun, geçen hafta oynanan Mersin maçı veya hafta içi çıkılan Marsilya maçı. Henüz sezonun başında çekilen bu sıkıntı için de haliyle diyecek bir şey bulamıyoruz. Bas bas bağıran bu sıkıntı, kaybedilen puanlar olarak haneye dönüyor. Ağır darbeler alınıyor. Örneğin; Marsilya'nın Oyun Planı yazısında kaybedilse dahi sıkıntı olmayacak maç olarak nitelendirdiğimiz Marsilya maçında iki puan öyle bir bırakılıyor ki, oluşabilecek en kötü senaryo oluşuyor. Tabii Aykut Kocaman'da yaptıklarıyla, buna zemin hazırladı. Hatalardan ders almak yerine, aynı hatalar tekrarlandı. Sonuç olarak da bilinmezlikler içerisindeki bir Fenerbahçe ortaya çıktı.

Trabzonspor cephesinde ise kurulan orta saha düzeneği sonuç vermeye başladı. Bunun en büyük nedeni de, Sapara'nın artık sorumluluk alıyor olması. Hem defansif olarak, hem ofansif olarak sürekli oyunun içerisinde ve bölge paylaşımı konusunda yanındakilerle birlikte uyum içerisinde. Alanzinho'nun pres konusundaki başarısı da, bu düzen içindeki varlığını gerekli kılmaya yetiyor. Colman'ın da bu tarz pres konusunda başarılı olması, forma değişimini ilerleyen dönemlerde rahatlatacaktır.

Geriye baktığımızda; Trabzonspor'un direkten dönen iki topu, kaçan yüzde yüzlük pozisyonlara karşılık Fenerbahçe'nin bir direkten dönen topu ve net bir pozisyona girememesiyle deplasman takımının kaçırdığı iki puanı görebiliyoruz. Haliyle bu noktada da Fenerbahçe için oyunun gösterdikleri çok kötü olmasına rağmen, sonucun iyi olduğunu söyleyebiliriz.

Fenerbahçe: Volkan, Gökhan, Bekir, Yobo, Hasan Ali, Mehmet Topuz (76 Semih), Meireles, M.Topal, Stoch (76 Cristian), Alex, Sow Sow (84 Recep Niyaz)

Trabzonspor: Onur Recep Kıvrak, Celustka, Mustafa Yumlu, Bamba, Emerson, Yasin Öztekin (81 Barış Özbek), Zokora (81 Henrique), Sapara, Olcan Adın, Alanzinho (89 Janko), Halil Altıntop

22 Eylül 2012 Cumartesi

Kayserispor 3-2 Eskişehirspor l Orta Saha

İçinde oldukça galibin kim olduğunu değiştirecek pozisyonlar barındıran maçın galibi, sezon başlangıcında zor günler geçiren ve galibiyete daha çok ihtiyacı olan Kayserispor'du. Sahaya yansıtmak istediklerini rakibine oranla uzun sürelere yaymayı başarmalarına rağmen skorun geç gelmesi ise, ilk haftalarda alınamayan puanlar ile takımda henüz oturmayan güven duygusuna bağlanabilir.

Sıkıntılı günler geçiren Şota Arvaladze, geçtiğimiz hafta Ordu deplasmanında sahaya sürdüğü kadrodan 3 kişiyi değiştirdi. Kırmızı kart görerek takımını 10 kişi bırakan Ertuğrul Taşkıran'ın yerinde Gökhan Değirmenci, vatandaşı Khizanishvili'nin yerinde Eren Güngör ve Ömer Bayram'ın yerinde de Riveros sahadaydı. Yine alışık olduğumuz gibi 4-2-3-1 dizilişi vardı ancak bu sefer anlayış olarak, 3'lünün ortasındaki isim daha çok 2'li merkez çıkışlı olan ve oyunun defansif yönünü daha iyi oynayan Abdullah Durak ile orta saha idare edilmeye çalışıldı. Rakip Eskişehirspor'da ise Ersun Yanal; sahasında 4-0 öne geçip, 4-2 kazandığı Gençlerbirliği maçından sadece Veysel Sarı'yı kesti ve Mehmet Güven'e şans verdi.

Maçın hemen başında görülen; Kayserispor'un topun arkasında kalıp, ileride top tutmayı çok iyi bilen Bobo'nun etrafında hızlı oyuncuları toplayarak sonuca gitme isteğiydi. Buna giderken temel kaynakları da, orta saha merkezinin kalabalık olmasıydı. Eskişehirspor orta sahası burada boğuldu ve ilk yarı boyunca karşılarında en az iki sarı- kırmızı formalı oyuncu gördüler. Bu topların devamında da Kayserispor'un istediği gibi, bolca kanatlarda bek oyuncusuyla teke tekler yakalandı. Mouche bu boşluklar sonucunda, çok hareketli devre geçirdi. Ortalarına; daha ilk dakikada Biseswar'ın boyu yetmedi, Bobo ön alan koşusunu yaptı ama dokunamadı ve bu ortalara izin vermemek için Eskişehirspor sertleşmek zorunda kaldı. Karşısındaki Akaminko sarı yedi, Kayserispor'un ilk golü bu alandan kullanılan bir duran toptan geldi.

Kayserispor'un bu kalabalık orta saha düzenine Eskişehirspor hiç cevap veremedi ama devrenin sonunda gelen duran top, imdadına yetişti. Aynı zamanda bu gol, maçın seyrini de bir anda değiştirdi. Tabii ki soyunma odasına 2-0 geride girmek ile, 2-1 geride girmek arasında çok fark var. Bir diğer anlamı; son iki hafta da altı puan alan takım güvenlenirken, dört maç boyunca sadece bir puanı olan takım panikledi.

Ersun Yanal'ın geçen haftadan kestiği tek isim olan Veysel Sarı, ikinci yarının başıyla birlikte Mehmet Güven'den tekrar formasını aldı. Burhan Eşer de, ilk devre sahada varlığıyla yokluğu belli olmayan Erkan Zengin'in yerine oyuna girdi. Bu değişiklikler Eskişehirspor'a belli bir ivme kazandırdı ama esas fark Kayserispor'un orta sahasından bazı isimlerin oyundan düşmesinden kaynaklandı. En dikkat çeken isim de; Salih Dursun'du. Önce hücumda takımının 3'e 2'yi çok kötü kullanmasına neden oldu ve farkı tekrar ikiye çıkaramadılar. Ardından da savunma önünde kaptırdığı top ile, Eskişehirspor'a fırsat verdiler. Kamara'nın sol çaprazdan şutu da, direkten döndü. Bu noktada Şota eleştirilebilir, durumun 2-2'ye gelmesini beklemeden bir hamle yapması gerekirdi. Çünkü uyarılar bariz bir şekilde gelmişti.

Eskişehirspor'un bulduğu ikinci golde de; Tello'nun koşusuna hiç kimsenin cevap vermemesi ve stoperlerin alanı kontrol edememesi çok ciddi bir eksi olarak hanelerine yazıldı. Sol bek çıkışlı olan Malik Fathi'nin, ilk yarıda da defanstan yollanan bir topu anlamsız bir şekilde bırakışı sonucunda Kamara'ya gelen top vardı. Bu tip bariz hataların geri dönüşü olmayabilir.

Skor eşitlendikten sonra ise maçın havası yine farklı bir hal aldı. Bu da; Okay Yokuşlu, Ömer Bayram ve Cleyton takviyeleri sonucu taze orta saha ile maçın başındaki durumun tekrarlanmasının bir sonucuydu. Çizgiden çıkarılan, boş pozisyonlarda kaçırılan pozisyonlar oldu ama sonunda Mouche ile gol geldi ve bizce maçı daha fazla hak edenin kazandığı bir sonuç oldu.

Kayserispor: Gökhan, Steinsson, Malik, Eren, Erdal, Abdullah (82 Ömer), Salih (65 Okay), Nunez, Bisesvar (82 Cleyton), Muoche, Bobo,

 Eskişehirspor: Boffin, Akaminko (88 Nuhiu), Servet, Angelo, Dede, Hürriyet, Mehmet (46 Veysel), Tello, Kamara, Necati, Erkan (46 Burhan)

21 Eylül 2012 Cuma

KDÇ Karabükspor 1-0 MP Antalyaspor l Karabük Cephesi

Sezona kötü başlayan ve ilk dört hafta boyunca galibiyeti bulunmayan Karabükspor, son anlarına "Skibbe istifa" sesleriyle girdiği maçı uzatma dakikalarında kazanarak ilk derin nefesini de almış oldu. Belki yine sahada oynanan oyun ilerisi için ışık saçan türden değildi ama, bu tip üç puanların önemi hepimiz tarafından iyi bilinmektedir. Karabükspor gibi geçiş dönemindeki bir takım için ise, iki kat önem içermektedir. Takıma zaman kazandıran, güven getiren bir galibiyet ile beşinci hafta kapandı.

Skibbe kafasındakileri henüz Karadeniz semalarındaki takımına yerleştiremedi. Bazen yanlış şeyler deniyor, bazen doğru ama hep bir deneme halinde. Bunun nedeni de; geçtiğimiz sezon oynanan oyunu oynatmak istememesi ve henüz bu anlamda olumlu bir şey görememiş olsak bile, yakından tanıdığımız bir hoca olması nedeniyle "pas oyununu" tercih ettiğini Galatasaray ve Eskişehirspor döneminden biliyoruz. Bülent Korkmaz döneminde "uzun top" oyununa alışan Karabükspor için de, bu değişim haliyle sancılı geçiyor. Takım Mehmet Yıldız tarzında bir forveti oyun içerisinde arıyor, top ile sadece bu düşünülüyor. Mehmet Yıldız- Ahmet İlhan ikilisi buluştuktan sonra ortaya konan oyun da, bu dediğimizi destekleyen argüman olarak önümüzde duruyor. Hem de Mehmet Yıldız, takımda bir çok isim gibi çok formsuz olmasına rağmen...

Karabükspor'un denemelerinden bahsederken, sahaya çıkan 11'deki isimlere bakmak bile yeterli aslında. Örneğin; ilk hafta ile ikinci hafta arasındaki oyuncu sayısı farkı 4, ikinci hafta ile üçüncü hafta arasındaki oyuncu sayısı farkı yine 4, üçüncü hafta ile geçtiğimiz hafta arasındaki oyuncu farkı ise tam olarak 8 ve geçtiğimiz hafta ile bu hafta arasındaki oyuncu sayısı farkı da 3. Bu hafta ile ilk hafta arasındaki farka bakacak olursak da, 6 oyuncunun değişmiş olduğunu görüyoruz. Oldukça fazla, hep bir arama çabası.

Oyuncular değişiyor ama değişmeyen tek bir şey var. Bu da; Karabükspor'un vasat oyunu. Bu maçta da özellikle oyuncu değişiklikleri gelene kadar, oldukça etkisiz ve oyun kontrolünü Antalyaspor'a bırakan bir anlayış vardı. Topun arkasında bekleyip, ileri uç elemanlarını fizik mücadeleye sokan bir anlayış. Tabii bir Mehmet Yıldız tarzı oyuncu olmayınca, İlhan Parlak sezona iyi girmiş olsa bile işe yaramadı. Ya da pres denemesi, sadece öndeki oyuncular denemeye kalkınca takımın boyunu açmaktan başka bir şeye sebep olmadı. Ya da beklerin vasat bile diyemeyeceğimiz performansı. Bir kere geldiler, onda da Karabükspor'un son dakikaları saymazsak tek baskısı geldi.

Skibbe, geçişi kolaylaştırmak amacıyla bu tip maçlarda aslında diziliş ile oynama yoluna gidebilir. Zira 4-2-3-1 taktiği, geçtiğimiz sezonun son direniş dönemini anımsatmaktan başka bir şey getirmiyor gibi gözüküyor ve oyuncuların saha içerisindeki halleri de bunu destekler görüntü içerisinde oluyor.

Karabükspor cephesinde şimdilik değineceğimiz son konu ise, Yiğit İncedemir. Bu kadar göz önünde olup, isminden defalarca bahsedilmesine rağmen hala aynı yerinde sayan ve hatta "overrated" olma konusunda son dönemlerin zirvesine yerleştirmemiz gereken bir isimdir kendisi. Dört büyüklere gitti gidiyor derken; oyun bilgisi çok düşük olup, oyuna katılımını bir türlü yapamaması bu yorumumuzun temel kaynağıdır. Oyuna katılım derken bahsettilerimiz ise, oynadığı pozisyonun gerekliliği olan rakip ataklarını kesme, pozisyon alma ve takımı oyuna başlatma.

Karabükspor: Tomic, Erdem, Muhammet, Mabiala, Seric, Yiğit, Birol, Shelton (75 Ahmet), Cernat (66 Mehmet Yıldız), İlhan, Bertul (56 Lua Lua)

Antalyaspor: Hakan, Koray, Emre Güngör, Janda, Ergün, Emrah, Uğur, Deniz, Mehmet Eren (72 Assaiti),Tita (87 Murat), Diarra (65 Ömer)

20 Eylül 2012 Perşembe

Marsilya'nın Oyun Planı

Spartak Moskova maçları sonunda yolunu Avrupa Ligi tabelasının olduğu tarafa çeviren Fenerbahçe, gruplardaki ilk maçın sonunda geriye baktığında büyük bir avantajı cebine koymuş olabilir. Fransa Ligi'nde ilk beş haftalık periyodu kayıpsız geçen tek takım ünvanıyla İstanbul'a gelecek olan Marsilya, oldukça moralli durumda. Grubun birinci torba takımılar ve formdalar, böyle bir ortamda da onları Kadıköy'de ağırlamak en ideal olanı gibi gözüküyor. Kaybetmek, ilk hafta itibariyle işlerin sonunu getirmez. Kazanmak, çok ciddi bir avantajı beraberinde getirir.

Marsilya ligde oynadığı beş maçın sonunda, ilk 11'den 9 oyuncusunu sabit olarak kadroya yazdı. Bunlar; kalede tecrübeli Mandanda, sezona orta sahada başlayan ama Azpilicueta'nın gitmesinin ardından sağ beke geçen Kabore, stoperler Nkoulou- Fanni, sol bek Morel, orta göbekte Cheyrou, önünde takımın yönlendiricisi Valbuena, onun solunda patlayıcı Andre Ayew ve forvette de yetenek abidesi Gignac olarak dikkat çekiyor. Değişen diğer isimler ise; gidene kadar forma giyen Azpilicueta, Jordan Ayew ile değişmeli oynayan Amelfitano ve orta sahada forma giyen Rafidine Abdullah ile Mbia.

Hafta sonu Nancy deplasmanındaydılar ve 1-0 kazandıkları maçta sahaya 4-2-3-1 dizilişi ile çıktılar. Değişken isimlerden ikisi, golün de sahibi Jordan Ayew ve Abdullah oldu. Özellikle gol gelene kadar, çok etkiliydiler. Golden sonra oyunu soğutma, Ayew'lerin geri çekilmesiyle 4-4-1-1'e kayan bir oyun izledik. Diğer maçlarda olduğu gibi de iyi pozisyon alan Marsilya, rakibine ciddi bir şans vermedi.


Marsilya'nın sahadaki birinci önceliği, kanatlar. Beklerden başlayıp, Valbuena'nın topun olduğu kanada gelip kısa paslaşmalar ile rakibi tartmak ilk tercihleri gibi gözüküyor. Buradan kaçırılan ön alan oyuncusu ve topun olduğu kanat göz önündeyken, olan da haliyle ters kanattan oluyor. Nancy maçında bunu sıkça denediler, üç kere başarıya da ulaştılar. Sadece sonunu getiremedikleri bu organizasyonun print screenlerini alıp, gördüğünüz gibi eklemeyi de yaptık. Bu organizasyonun en önemli parçası bekler ve kuşkusuz Valbuena, çok değerli bir oyuncu. Bunu destekleyen en önemli istatistik de; maç içerisinde ekranlara gelen topa değme rakamları. Marsilya'nın ilk üçü; sol bek Morel, Valbuena ve sağ bek Kabore şeklindeydi.

İkinci öncelikleri ise, değişken oyuncular. İleri hattın çok yönlü olması ve ön alandaki bütün bölgelerde oynayabilmesi takıma esneklik kazandırıyor. Yeri geldiğinde Gignac solda, yeri geldiğinde sağda gözükebiliyor. Bu akıcılıkta, pozisyon zenginliği getiriyor. Yine Nancy maçından gördüğümüz gibi; Gignac sağdan getiriyor, Valbuena bitirici koşuyu yapıyor ve Jordan Ayew'de pozisyon itibariyle geçtiği forvet bölgesinde stoperleri kendine çekiyor.

Tüm bunlar olurken, top kendilerinde değilken de presi eksik etmiyorlar. Topun olduğu bölgeye ciddi pres yaparak, rakibi hataya zorluyorlar ki bu konuda Fenerbahçe'nin eksik olduğunu ifade etmek yanlış olmayacaktır.

Sonuç olarak; kanatların önem kazanacağı bir maç bizleri bekliyor. Gökhan Gönül'ün formsuz olduğu dönemde önünde Mehmet Topuz'un olması bir şans, Hasan Ali Kaldırım'ın henüz tam oluru almamışken önündeki ismin Caner Erkin olması da bir gereklilik. Diziliş ise hafta sonu Mersin İdman Yurdu karşısında olduğu gibi, 4-4-1-1 olması isabetli olacaktır.

Manchester United 1-0 Galatasaray l Aslanlar Sahada

Galatasaray adına; yıllar sonra gelen Şampiyonlar Ligi ve Old Trafford'da kafa kafaya oynanan bir maç ile açılan perde, önümüzdeki maçlar öncesi moralleri en üst düzeye çıkarmak için gayet yeterli bir neden diyebiliriz. Şöyle geriye baktığımızda; 2 verilmeyen penaltı ve 3 tane direk ile temasa geçen top, bunu net bir şekilde ifade ediyor zaten.

Temsilcimiz, klasik olan bir 4-4-2 ile sahadaydı. Burada değişken olan ise, oyuncu tercihleriydi. Maç öncesi herkesin ikilemde kaldığı konu; Dany- Cris, Amrabat- Emre Çolak ve Burak Yılmaz- Elmander isimlerinden hangilerinin forma giyeceğiydi. Formayı kapan; Dany, Amrabat ve Burak Yılmaz'dı. Burada Dany'nin tercih nedeni hızı ki maç boyunca çok iyi performans ortaya koydu, bir iki geleneksel riskli hareketlerini saymazsak maçın etkili isimlerindendi. Amrabat son lig maçındaki performansıyla formayı kaptı ama erken oyundan düştü. Burak Yılmaz da koşu imkanı nedeniyle forma verilen isim oldu ama o da bunu pek gerçekleştiremedi.

Oyunun hemen başında Vidic'in amatörce yaptığı hareket sonucunda lehimize çok bariz olan bir çalınmayan penaltı ve Carrick'in kendini yere bırakmayıp golü atmasıyla birlikte Muslera'nın oyuna devam etmesini sağlaması ile ilk 10 dakika içinde iki kırılma anı sayabiliyoruz. Maçın genel şablonu da, bu ilk dakikaların bir kopyası gibiydi aslında. Buradan şekillenen bir oyun; hızlı takımlar, bol tempo.

Tempo konusunda Galatasaray'ın eksik kaldığı nokta, savunma- orta saha arasındaki bölgeydi ve buranın kurtlarından Manchester United da bunun farkındaydı. Bolca adam soktular, buradan oyunu bekine hiç yardım etmeyen Amrabat tarafına yığdılar. İki kara delik bağıra bağıra kendini gösteriyordu ve bu noktaların başka kurtlarından Fatih Terim de Hamit Altıntop- Amrabat değişikliği yaparak, Hakan Balta'yı ilk yarının ikinci kısmında rahatlattı. Manchester baskısını kırıp, oyunun kontrolünü sağladı. Bu hamleyle bir nevi, oyunu tuttu. Hamit Altıntop, maçın adamıydı. Tecrübenin ne demek olduğunu gösterdi.

İki kara delikten bahsetmişken; burada oyuncu performanslarına da bir değinmek lazım. Kendisi için vitrin maçı olan bu maçta, Hakan Balta sınıfta kaldı. Önündeki isimden hiç yardım alamamasına rağmen, 1'e 1'de çok çaresiz bir görüntü sergiledi. Yakışmadı. Türkiye şartlarında en beğendiğimiz sol bek kendisi olmasına rağmen, bunu gösteremedi. Melo, takımın en önemli bölgesinde ama hazır değil. Bir şeyler yapmaya çalışıyor, yapamıyor. Göze batıyor. Bu performans, yanındaki Selçuk İnan'ı da etkiliyor. Ayrı bir parantez olarak; Selçuk'un bu maçta etkisiz kalmasının bir diğer nedeni de, İngiliz futboluna uzak bir yapıda olmasıdır.

İngilizlerin yerleşik pozisyonu, alan savunması çok başarılıydı. Zaten Galatasaray topa sahip olsa da, bu noktada başarısız oldu. Selçuk playmaker olamadı, duvar aşılamadı. Mesela uzatma dakikalarında, kaleyi göstermediler. Bu dakikalar ölü dakikalar oldu. Burada temsilcimizin iyi yaptığı konu, hızlı hücumlardı. Temel beslenme noktasıydı. İyi çıkışlar, bitirilemeyen hücumlar. Bugün bitmez, yarın biter. Şöyle bir şey de var, bu topa sahip olma oranına rağmen bu savunmayı aşamadın ama Cluj ve Braga'ya karşı net bir adım öne geçersin. Bu anlamda önemli, çok önemli.

Manchester United: De Gea, Rafael, Evra, Evans, Vidic, Valencia, Carrick, Nani, Scholes (79 Fletcher), Kagawa (86 Wellbeck), Van Persie (81 Hernandez)

Galatasaray: Muslera, Eboue, Semih, Dany, Hakan, Hamit, Selçuk, Melo (79 Aydın), Amrabat (63 Emre), Burak, Umut (16 Elmander)

8 Eylül 2012 Cumartesi

Hollanda 2-0 Türkiye l Bir Doğru Bir Yanlış

Normal bir zamanda grubun birinci torba takımına karşı deplasmanda elemeleri açmak, belki sıkıntı olarak görülebilirdi ancak Hollanda'nın içinde bulunduğu durum nedeniyle, bu maça "en iyi dönem, bu dönem" sloganıyla hazırlanmıştık. EURO 2012'nin Hollanda için gösterdikleri ve bunların sonuçları, bu maçın zamanını en iyi dönem yapıyordu. Yeni bir hoca, yeni bir düzen ve yeni oynamaya başlayan oyuncular. Olmadı. Olmadığı gibi de; işin kötüsü, maç bizim açımızdan soru işaretleri ile birlikte geride kaldı.

Hollanda'ya karşı; 4-2-3-1'den ziyade, ön alanda yapılan pres ve orta saha- forvet arasındaki açılan mesafe ile 4-4-2 gibi sahaya dizilen bir Türkiye vardı. Aslında bunu rahatlıkla 4-2-2-2'ye de benzetebiliriz. Ön ikilimiz Arda Turan ve Umut Bulut'un yaptığı pres, kanatlardan ve merkezden yeterli desteği görmeyince bir sonuç vermedi. Burada Arda'nın karşı karşıya bir pozisyonu vardı diyebiliriz ama bunu daha çok, şok pres alanına dahil edebiliriz. Top rakipteyken, takım ciddi bir yerleşim sıkıntısı içindeydi. Bu yerleşim sıkıntısı, ikililer arasındaki mesafenin açılmasına neden oldu. Açılan mesafeye de Van Bommel- De Jong frenlerinden kurtulan Hollanda, adam sokarak oyunu çok rahat genişletti. Yerleşim sıkıntısı yaşayan milli takımımız haliyle bek-açık mesafesini de koruyamadı ve genişleyen oyun ile, özellikle Robben kanadından da ciddi tehlikeler yedik.
Robben'in bu maçta çılgın atmasını, biraz da yerleşim sıkıntısı ve karşısındaki oyuncu seçimine bağlayabiliriz. Evet; Robben üst düzey bir oyuncu ve durdurmak oldukça zor ama ona alanı verirseniz, bunlar bir şey ifade etmez. Yerleşim sıkıntısı nedeniyle; mesela Tunay, bekine hiç yardım edemedi. Ağır Hamit Altıntop da haliyle bire bir yakalanınca, kariyerinin en kötü maçlarından birini çıkardı. Buradaki tek suçsuz ise, kendisidir.

Sorunlu tandemlerine uygulanmaya çalışılan pres düşüncesi kesinlikle doğruydu, ancak dediğimiz gibi uygulama şekli sınıfı geçemedi. Mesela Tunay Torun ve Sercan Sararer direk bu presin içinde olması gereken isimlerdi, destek olamadılar. Ya da takımı öne atmasıyla bilinen Emre Belözoğlu, o da aynı şekilde destek olamadı. Bu düşünce, ancak bu isimlerin de katılımıyla başarıya ulaşabilirdi. Destek gelmeyince, ulaşamadı. Haziran ayında Hollanda'nın savunma tandeminin prese karşı yaşadığı sorun dışında, bir diğer sorunları da ağır olmaları ve arkaya atılan toplara cevap verememeleriydi. Van Gaal, Heitinga'nın yanına daha seri bir oyuncu Martins'i ekleyerek bunu çözmeye çalıştı ama ona asıl yardımcı olan Selçuk İnan- Burak Yılmaz ikilisinin sahada olmamasıydı. Presi uygulamaya çalışıp, uygulayamadık. Arkaya top atmayı ise, sahaya çıkan oyuncular göz önüne alınırsa hiç düşünmedik bile. Bu nedenle rakip analizi ile birlikte; düşünceye bir doğru, bir yanlış. Uygulamaya ise sıfır doğru, iki yanlış diyoruz.

Oyuncu seçimi tartışması, milli maçların değişilmez konusudur. Bazı maçlar hafif sesle, bazı maçlar yüksek sesle. Bu maçta oluşan beklenti, kafalarda kurgulanan ve oynanan oyun ile özellikle bir ismi gündeme taşımıştır. Bu isim kuşkusuz; son yılların en istikrarlı, en formda oyuncusu Selçuk İnan. Maç sonunda Abdullah Avcı'nın taktik düşüncemiz nedeniyle tercih etmedik açıklaması da, maalesef bu konudaki talihsiz açıklamalardan bir tanesi olarak yerini aldı. Bu talihsiz açıklama veya geçmiş dönemleri de düşünüp açıklamaların nedeni ise; form grafiğine göre değil, oyuncu ismine göre yapılan seçimler. Bunun en bariz örnekleri de; Hamit, Emre, Nuri Şahin, Tunay ve Sercan'ın bu maçta oynamasıdır. Yoksa alternatifleri kenarda formda oyunculardan oluşurken, maç kondisyonu eksik olan isimlerin oynamasının bir açıklamasını biz yapamadık.

Hollanda: Krul, Janmaat (46 Van Rhijn), Heitinga (85 Vlaar), Martins Indi, Willems, Clasie (50 Fer), Narsingh, Strootman, Van Persie, Sneijder, Robben

Türkiye: Tolga, Hasan Ali, Semih, Emre (60 Nuri), Hamit, Umut, Tunay (81 Mevlüt), Arda, Mehmet Topal, Ömer, Sercan (69 Burak)

3 Eylül 2012 Pazartesi

Sivasspor 0-0 Fenerbahçe l Çift Forvet

Hafta içinde Spartak Moskova'ya karşı aldığı beraberlikle Şampiyonlar Ligi gruplarına kalamayan Fenerbahçe, Sivas deplasmanında da benzeri bir sonuca imza attı ve golsüz biten maç ile birlikte camiayı tekrar ayağa kaldırma fırsatını elinin tersiyle itmiş oldu. Sorunları rafa kaldıracak, takımın önüne ışık tutacak kritik sınavda sergilenen oyun ise yine tam not alamadı. Ayağa kaldırma işi de haliyle yapılma ihtimali olan transfere kaldı. Bu yeni oyuncunun sahaya koyacağı niteliğin konumu, sezonun geri kalanı adına tamam ya da devam diyecek türden noktasında. Kafa olarak futbolcular birini arıyor; görünmese de, ister istemez görüyorlar. Futbolcuların bu ruh haline döndüğü noktada, milli maç arasının gelmesi de büyük şans doğrusu ve şimdi önlerinde bir nefes, bir soluklanma fırsatı var.

Fenerbahçe, Moussa Sow gibi kaliteli ayak yine sol kanada hapis kalacak diye düşündüren ilk 11 ile sahadaydı. Bunun böyle olmadığını ise maçın başlama düdüğüyle birlikte anladık. Çünkü Fenerbahçe, çift forvet oynuyordu. Diziliş olarak 4-2-3-1'den, net bir şekilde 4-3-1-2'ye dönmek; takımın boyunu da kısaltmıştı ama kafalarda çok başka şeylerin olması ve ilerleyen dakikalarla yorgunluğun da bastırmasıyla, istenen gol bir türlü gelmedi. Aykut Kocaman'ın yaptığı değişikliklerle de, eski sisteme yeniden dönüldü.

Çift forvetli sistemde Fenerbahçe gol bulamamış olmasına rağmen, bazı şeyleri yerine oturtmuş gibiydi. Bunun en güzel örneği de; Gaziantepspor ve Spartak Moskova maç yazılarında belirttiğimiz gibi, yeni bir oyuncunun gelmemesi halinde Mehmet Topuz'un merkeze kaydırılması ve Mehmet Topal'ın Fenerbahçe forması altında en iyi oyununu kanatlara yayılarak oynaması gerçeği olarak göze çarpıyordu. Üçlü orta sahanın merkezinde Selçuk Şahin, sağ yanında Mehmet Topuz ve sol yanında Mehmet Topal ile maçın başlaması da bu doğrultuda çok olumlu bir gelişme oldu. Bunun sahadaki yansıması ise; tam not verilecek türden olmasa da, geçtiğimiz maçlara oranla hücuma daha rahat çıkan bir Fenerbahçe'ydi.

Hücuma rahat çıkan Fenerbahçe, bundaki çabukluğu ve isabeti ise; kuşkusuz takımın boyuna ve aynı tipte oyuncuların, aynı göreve verilmemesine borçlu. Dirk Kuyt ve Sow hareketli olunca, bu canlılık Sivasspor savunmacılarının yerleşmesini ciddi bir şekilde bozdu. Ancak Alex'in formsuzluğu, bu ikilinin şanssızlığı oldu. Sistemin şanssızlığı da, bekler ve çabuk düşen kondisyon oldu. Bütün sahayı kullanması beklenen bekler, sadece Hasan Ali Kaldırım'ın bir kere gelmesiyle çalıştı. Onda da Alex, kafa vuruşunu kaleciye nişanladı.

Bu yeni sistemin denendiği dakikalar içinde, savunma olarak da Fenerbahçe'nin fazla sıkıntı çekmediğini söyleyebiliriz. Özellikle Gaziantepspor'a karşı verilen pozisyonlar göz önüne alınırsa; Sivasspor'a bu sistem dahilinde verilenler, sadece bireysel hatadan kaynaklı top ile çıkamamak olarak gözükecektir. En önemlisi de Gökhan Gönül'ün topu uzaklaştıramayıp, Aatıf'ın önünde kalan toptu zaten. Peki neden bu sistemden vazgeçildi, eski sistem geri döndü? İşte o da büyük bir soru işareti olarak kalacak, çünkü oyun içinde açıklamasını biz hiç bir şekilde bulamadık. Oyuncu değişikliklerinden sonra, Fenerbahçe'nin yediği ciddi baskı da bizleri destekler nitelikteydi.

Ev sahibi Sivasspor ise, geleneksel dizilişiyle sahadaydı. Kanatlardan biri uzak forvet, merkezde de üç mücadeleci oyuncu olmak üzere; 4-2-3-1. Fenerbahçe'nin oyuncu değişikliğine kadar da, oyunu geride kabul eden anlayış. Bu noktada, hızlı bir Kamil Grosicki'nin varlığını aradılar. Yeni transfer Aatıf, teknik ama devamlılığı zayıf bir görüntü içindeydi. Takımın en ileri ucundaki Eneramo ise; yazı kulüp aramakla geçirmesine rağmen, çok diri ve sürekli kanatlara açılıp top alması olsun, ikili mücadelelerde Yobo- Egemen Korkmaz ikilisini yıpratan görüntüsü olsun gayet olumlu bir oyun oynadı.

Sivasspor: Milan Borjan, Uğur, Erhan, Navratil, Ziya, Doğa (70 Rajnoch), Kadir, Pedriel (72 Grosicki), Erman Kılıç (89 Murat Akça), Aatıf, Eneramo

Fenerbahçe: Mert Günok, Gökhan, Egemen Korkmaz, Yobo, Hasan Ali (85 Semih Şentürk), Mehmet Topal, Selçuk, Mehmet Topuz (70 Caner), Alex (70 Stoch), Kuyt, Sow

31 Ağustos 2012 Cuma

Videoton 0-0 Trabzonspor l Sessiz Sinema

Anorthosis Fagamusta, Otelul Galati ve son olarak Videoton. Bu saydıklarımız, yakın zamanda Trabzonspor'u çeşitli eleme maçları sonunda saf dışı bırakan ve bu kulvarlarda yoluna devam etme hakkı alan takımlar. Sıradan, kağıt üzerinde temsilcimiz Trabzonspor'a rakip olamayacak takımlara karşı alınan sonuçlar ise artık büyük bir ayıp. Bir olur, iki olur ama üç olmaz. Hele ülke puanına şiddetle ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde, hiç olmaz. Kocaman bir 180 dakika derken, buna 30 dakika uzatma da eklendi. Maç içi uzatmalara da toplam 10 dakika desek; toplam 220 dakika boyunca, Trabzonspor Macar rakibine gol atamadı. Gol atmayı bırakın, girilen pozisyonlar bir elin parmaklarını geçmedi. Sonra penaltı şansı yanımızda değildi dersen, haliyle kimse yemez.

Öncelikle filmi başa saralım ve geçtiğimiz haftaya dönelim. İlk maçın bize gösterdiği; Şenol Güneş ve yardımcılarının Videoton'u zayıf görüp, rakibi yeterince analiz etmediği gerçeğiydi. Bunu inkar eden olursa da, kendisinin analiz yeteneğinin bu düzey için yeterli olmadığını bilmesini isterim. Rakibin savunma düzeni nasıl, hücuma hangi çerçeveyle bakıyorlar? Bu soruların cevapları bizde yoktu, normal ama Şenol Güneş ve yardımcılarında da yoktu. İşte bu hiç normal değil. Videoton teknik ekibi ise, Trabzonspor'u adeta ezberlemiş olarak sahaya çıktı. Bunu öğrencilerine de aynı şekilde yansıttı. Kanatları yardımlaşmalı savunmayla kapatma, üstüne orta sahaya tehlikeli bölgede top yaptırmama. Sonuç olarak, kilitlenen Trabzonspor.

İlk maçta ezber bozamayan, rutin oyununa devam eden temsilcimiz Macaristan'da da aynı şekildeydi. Tempo yapamayan, kanatları kullanamayan ve topu ileriye taşıyamayan Trabzonspor'un yapması gereken; ayağında topu tutup oyunu daha da yavaşlatmaya çalışan oyuncular yerine, tek top oyununu iyi oynayan isimler kullanmaktı. Bunların kenardaki örnekleri ise Colman ve Adrian'dan başkası değildi. Birisi Fenerbahçe'nin Alex sorunu gibi bir duruma kurban gitti, diğeri de kalabalık olan o rotasyonda tercih kurbanı oldu. Trabzonspor, sadece Soner Aydoğdu'nun ayağına baktı. Orta sahanın bütün topla ilgili olan işleri, Soner'e yaptırılmaya çalışıldı. Zokora yardım etmedi, istese de bu konuda edemezdi. Alanzinho da farklı tipte bir oyuncu olduğundan, takımın pas trafiği sınıfta kaldı. Bizim maç boyunca televizyondan gördüğümüz bu olay, Trabzonspor kenar yönetimi tarafından ne yazık ki görülemedi.

Oysaki ilk maçta Şenol hocanın eline bu konuda fırsatta geçmişti. Fırsat, Giray Kaçar'ın sakatlanmasıydı. Elde tek oyuncu değişikliği hakkı varken; ileri çıkmayan rakibe karşı Zokora geriye atılıp, Vittek oyuna dahil olabilirdi ama kenar yönetim Mustafa Yumlu'yu alarak, çözüme ulaşmaya çalışmayan bir değişiklik yaptı. İkinci maçta da, farklı bir şey olmadı. Trabzonspor uzatma dakikalarının son dakikalarında gol araması gereken yerde, rakip ceza sahasına yakın yerde kazandığı taç atışını geriye kadar dönüyordu ve bu da zihinlerdeki fikiri çok net bir şekilde ifade ediyordu.

Trabzonspor yönetimi transfer konusunda geç kaldı. Eksikler çok önceden beri biliniyorken, doldurulmadı ama turun mazereti yukarıda anlatmaya çalıştığımız nedenlerle birlikte bu olamaz. Eldeki kadro, eksiklerine rağmen Videoton ekibine 220 dakika sonunda gol atabilecek bir kadroydu. Kaçan turun analizi de bu doğrultuda yapılırsa, en doğru yere parmak basılmış olacaktır.

Videoton: Bozoviç, Brachi, Vinicius, Caneira, Stopira, Oliveira (77 Gyurcso), Sandor, Toth Blazs, Mitroviç, Walter Lee (102 Kovacs), Nikoliç (70 Torghelle)

Trabzonspor: Onur, Serkan, Mustafa, Bamba, Celustka, Zokora, Soner, Alanzinho (111 Sapara), Volkan Şen (60 Halil), Yasin (83 Vittek), Henrique

30 Ağustos 2012 Perşembe

Fenerbahçe 1-1 Spartak Moskova l Boşa Giden Dakikalar

Şampiyonlar Ligi gruplarında iki takımla mücadele edip etmeyeceğimizi belirleyecek maç sonunda istediğimiz sonuç gelmedi ve temsilcimiz Fenerbahçe elendi. Fenerbahçe için sezonun yol haritasını çizecek bu maç, arabanın yakıtını tam yaktırmayarak boşa harcayan şoför gibi dakikaları çöpe atan Aykut Kocaman adına ise büyük hayal kırıklığı oldu. Tıpkı Young Boys, tıpkı Paok maçlarında olduğu gibi. Avrupa maçları karnesinde tek Vaslui deplasmanında galibiyeti olan ve Türkiye'de de Fenerbahçe'nin derbi ritmini bozan Aykut Kocaman, bu şartlar altında Fenerbahçeli kimliğine çok şey borçlu olsa gerek.

Zamanında Alex olmadan yoluna devam etmeyi düşünen ancak ilk denemesinde başarılı olamayan Aykut Kocaman'ın, ikinci denemesi ise bir hayli ilginç. Şöyle toparlayacak olursak; Alex'siz, Alex'in mutlaka olması gereken bir şekilde sahaya dizilen Fenerbahçe. Yani 4-2-3-1; aynı tip Selçuk Şahin- Mehmet Topal ve önlerinde Mehmet Topuz, zaman zaman sağ çizgideki Kuyt. Sol önde ise topu dikine taşıyabilecek tek isim, Krasic. Bu orta saha düzeniyle Alex olmadan Fenerbahçe'nin çeşitlilik yaratması mümkün değil, tek bir önlem ile bütün takım kilit. Orta ikili top çıkaramaz, Mehmet Topuz top taşıyamaz. Kuyt ise ancak karıştırıcı görevi görür. Böylelilikle bütün yük Krasic veya sonradan giren Stoch'a kalır ama onun da kontrolü, rakip için kolaylaşır. Nitekim de Spartak Moskova bunu çok rahat uyguladı, statik Fenerbahçe'ye ilk yarı itibariyle pozisyon vermediler.

İleride top tutamayan Fenerbahçe'ye ilk yardım, Moskova'nın ikinci yarıya geriye yaslanarak başlaması; ikinci yardım ise, Alex değişikliği sonucunda Mehmet Topuz'un merkeze çekilmesiyle geldi. Topuz üçüncü bölgeye kendini atarak oyunu dinamikleştirdi, Topal da Gaziantepspor maçındaki kimliğine döndü. Bu maçın başında kendisini frenleyen isim, ne yaptığını bilmeyen Selçuk Şahin'di. Bu bölgeye transfer gelmemesi halinde, iki Mehmet'in burada oynaması Fenerbahçe'nin ofansif gücüne katkı sağlayacaktır gibi gözüküyor, bunun üstüne gidilmesi gerekir. Maçtaki tek doğrusu Alex değişikliği olan Aykut Kocaman, on kişi kalan rakibine karşı yine aynı düzende oynamaya devam etti ve bu ısrarı da pahalıya patladı. Oysa elinde Kuyt varken, onu sağ çizgiden kurtarabilir. Sayıca eksilmiş rakibi, farklı yollardan bozguna uğratmayı deneyebilirdi.

Alex'siz oynayacağım diyen Aykut Kocaman'ın sistem değişikliğine gitmemesi bir yana, takımını psikolojik olarak da olayın için dahil edememesi ciddi sorun olarak gözüktü. Tam 45 dakika boyunca, Fenerbahçe bir panik halinde oynamaya çalıştı. Garip sistemine, hakem ve rakiple uğraşmayı da ekleyince ortaya karma karışık bir durum çıktı. Bu kaos ortamına müdahale etmeyen, izlemeyi tercih eden Aykut Kocaman ise bir başka eksi almış oldu.

Kısa kısa bazı oyunculara göz gezdirecek olursak;

Mert Günok: Galatasaray maçındaki zamanlama hatası, yine gerçekleşti. Gol pozisyonunda zamanınında çıkamadı, Arı bitirdi. Geçen hafta sonunun yıldızı genç kaleci, bu konuya özel olarak eğilmeli.

Yobo- Egemen Korkmaz: Uyum sorunu yaşıyorlar, biraz daha zamana ihtiyaçları var.

Selçuk Şahin- Mehmet Topal: Hafta sonu oynanan Gaziantepspor maç yazımızın içinde övgü alan iki isimden, Selçuk Şahin çok kötüydü. Top kaybı sayısı fazla, oyuna girme yüzdesi düşüktü. Mehmet Topal ise Selçuk Şahin ile birlikte vasat, Mehmet Topuz- Cristian ile birlikte iyi oynadı. Geçen maçlara göre; onun performansı, yanındakinin performansına direk bağlı olarak gözüküyor diyebiliriz.

Alex De Souza: Bu takımda her zaman oynar.

Fenerbahçe: Mert Günok, Gökhan Gönül, Yobo, Egemen Korkmaz, Hasan Ali Kaldırım, Kuyt, Mehmet Topal, Selçuk Şahin (59 Alex), Krasic (16 Stoch), Mehmet Topuz (79 Cristian), Sow

Spartak Moskova: Dykan, Kirill Kombarov (66 Bilyaletdinov), Suchy, Insaurralde, Makeev, McGeady, De Zeeuw, Romulo, Dmitri Kombarov, Ari (51 Carioca), Emenike (74 Dzyuba)

26 Ağustos 2012 Pazar

Fenerbahçe 3-0 Gaziantepspor l Alex De Souza

Lige İzmir'de bıraktığı iki puanla başlayan Fenerbahçe, sezonun yol haritasını çizecek Spartak Moskova rövanşı öncesi oyun olarak güven vermediği maçı net bir skorla kazanarak üç puanı cebine koydu ama geride bıraktıkları ile sıkıntıların merkezinde olduğunu gösterdi. Gaziantepspor'a verilen ciddi pozisyonlar kafalarda soru işaretleri oluşmasına neden olurken, Alex sorunsalı da kulübün ilk gündem maddesi haline tam olarak geldi. Bu iki olayı özetleyen durumlar ise, Mert Günok'un maçın adamı olması ve Aziz Yıldırım'ın maç içerisinde sahaya inip konuşmasıdır.

Elazığspor'a karşı oynayan takımdan beş farklı isimle maça başlayan Aykut Kocaman; geri dörtlüden üç ismi değiştirerek, Egemen Korkmaz'ın yanına hafta içi Rusya deplasmanında olduğu gibi Gökhan Gönül- Yobo ve Hasan Ali Kaldırım'ı yerleştirdi. Orta sahada Selçuk Şahin ve Mehmet Topal ikilisi görevlendirilirken, Mehmet Topuz ve Krasic de geçen haftadan farklı olarak takıma giren isimlerdi. Bu saydıklarımızın içinde en büyük değişim ise, kuşkusuz maç gününden önce öğrenilen Alex'in kadroda olmaması ve bu karşılaşmada forma giymemesiydi.

Aykut Kocaman temelinde gözüken Alex olayı, Aziz Yıldırım'ın sahaya inmesiyle boyut değiştirdi. "Aykut söyle, Alex nerede" sloganına tepki için taraftara anons yapan Fenerbahçe kulübü başkanı, "bu olayın çıkış noktası benim" düşüncesini akıllara soktu ve bizce çok net olarak bunu gösterdi. Bunu gösterirken ise, her daim yanında olan taraftarına çok büyük ayıp etmekten kaçınmadı. Hiçe saydı, görmezden geldi. Aziz Yıldırım'ın bu hakkı kendinde görmesini ise, maalesef Fenerbahçe taraftarı sağladı. Yanlışlarını hiç bir şekilde söylemediler, hatta onun için devlete kafa tuttular. Bunun geri dönüşü de, Aziz Yıldırım'ın kendisini Fenerbahçe'nin sahibi olarak hissetmesi oldu.

Altı ay önce Alex'in heykeli dikilecek adam konumundayken, bugün istenmeyen adam durumuna gelmesinin temelinde yatan durum ise Alex'in başkanına yeteri desteği sağlamamış olmasıdır. Birinci adam, birinci adamlıktan ziyade teşbihte hata olmamakla beraber "herkesin önünde eğilmesini" isteyen Aziz Yıldırım da bu çıkışıyla fikrimize ciddi destek sağlamıştır.

Fenerbahçe saha dışında Alex olayıyla birlikte tat vermiyorken, saha içi de aynı şekilde oyun olarak geçtiğimiz maçlardaki gibi hiç tat vermedi. Skor olarak çok rahat bir galibiyet almış gibi gözüken Fenerbahçe, kalesinde gördüğü tehlikeler ile korkulu dakikalar yaşadı. Özellikle yeni transfer Hasan Ali Kaldırım, pozisyon alma ve top uzaklaştırma- kullanma konusunda ciddi sıkıntılı bir görüntü verdi. Rakibine oyun 0-0 ve 1-0 olduğu dakikalarda toplam 6 tane net gol fırsatı veren Fenerbahçe'yi rahatlatan ise; Hikmet Karaman'ın yaptığı değişiklikler ile savunmayı üçe indirip, rakibe boş alan bırakması oldu. Bu dakikaya kadar pozisyon bulmakta zorlanan Aykut Kocaman'ın öğrencileri, bu andan sonra pozisyon buldu ve akabinde skora gitti.

Bu kadar olumsuzluk içinde Fenerbahçe'nin iyilerini ayrı maddeler halinde sayarsak ise;

* Mert Günok: Kesinlikle maçın adamıydı.

* Selçuk Şahin: Emre Belözoğlu'nun takımdan ayrılmasıyla birlikte orta sahada sorumluluk alacak oyuncu sıkıntısı çeken Fenerbahçe'ye, bu maçta o sıkıntıyı çektirmeyen oyuncu olarak dikkat çekti. Kendini boşa çıkararak toplar alan ve takımını yönlendiren Selçuk Şahin, orta sahanın başarılı oyuncularından biri oldu.

* Mehmet Topal: Geldiği günden beri en iyi maçını çıkardı. Attığı golün öncesinde koluyla bir müdahale olmasına rağmen, oyununu beğenmemizi sağlayan unsur golü değildi. Kanatlara gelerek, ikili- üçlü organizasyonların içinde olan Mehmet Topal'ın üçüncü golde de Hasan Ali Kaldırım'a pası veren isim olduğunu hatırlatmakta fayda var.

şeklinde sıralanacaktır.

Fenerbahçe: Mert Günok, Gökhan Gönül, Yobo, Egemen Korkmaz, Hasan Ali Kaldırım, Mehmet Topuz (78 Caner Erkin), Selçuk Şahin, Mehmet Topal, Krasic (63 Cristian), Sow (85 Recep Niyaz), Kuyt

Gaziantepspor: Karcemarskas, Binya, Kecojevic, Şenol Can, Ivan de Souza (72 Ekrem Dağ), Ismael Sosa (46 Cenk Tosun), Serdar Kurtuluş, Yasin Pehlivan, Turgut Doğan Şahin (72 Bekir Ozan Has), İbricic, Muhammet Demir)

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Mersin İdman Yurdu 0-0 Orduspor l Zevkli Mücadele

Futbolun güzelliğini, sadece gol ile sınırlandırmanın ne kadar yanlış olduğunu gösteren bir mücadeleye tanıklık ettiğimiz bir doksan dakikayı geride bıraktık. Sessiz ama zevkli bir maç, pazar gecesinin kapanışı için gayet yerindeydi doğrusu. Mersin İdman Yurdu topa sahip olarak pozisyon aradı, bulamadı; Orduspor ise topun arkasında kalarak hızlı hücumlar ile pozisyon aradı, buldu ama atamadı.

Sezona "yeni Orduspor" olarak giren Karadeniz temsilcisi, geçen sezondan farklı 7 isim ile sahaya çıktı. Sahada 4-4-2 şeklinde dizilen Orduspor birbirlerine her alanda yakın olunca, ilk maçı da olumlu sinyaller vererek kapattı. Hector Cuper'in kafasındaki ana düşünce kanat oyuncularını hızlı çıkartarak, forvetleri de savunma arkasına sarkıtma düşüncesine uygun bir şekilde; sağ kanada Umbides, sol kanada da Monje yerleştirildi. Önlerinde de seriliği ile bir anda çıkış yapan Barral ve mücadeleci Hasan Kabze yer aldı. Ofansif düşüncenin bu dört isim ya da pozisyon üzerinden şekillendiği Orduspor; savunma arkasına Barral ve yerine giren Stancu'yu kaçırdı, sağ taraftan sol tarafa aktarılan uzun top ile de net bir pozisyona girdi. Bu pozisyonların gol ile sonuçlanmamış olması, sistemin işlediği gerçeğini değiştirmediği için elindeki yapıyla başarılı bir maç çıkarıldığını söyleyebiliriz.

İşin savunma kısmını da Cuper'in geleneğinden geldiği gibi; topun arkasında kalıp, topu rakibe bırakarak uygulayan Orduspor bunda da başarılı oldu. Mersin İdman Yurdu cephesine duran top ve Yattara'nın bireyselliği dışında, fırsat verilmedi. Kısacası maçı "yalancı baskı" eşliğinde götürdüler ve istediklerini aldılar; hatta pozisyonlara bakarak şunu rahatlıkla dile getirebiliriz ki, hak ettiklerinden azını aldılar.

Bireysel olarak; Umbides ve Monje, kanatlarda savunma desteğini gayet yerinde yapan ve hücuma da çok seri çıkabilen isimler olarak dikkat çektiler. Bu sistem devam ettiği sürece de, Orduspor'da sayacağımız kilit isimlerin başında geleceklerdir. Barral, çok seri ve sahada akan bir oyun oynamasına rağmen bitiricilik olarak sınıfta kaldı. Nizamettin ve Şamil merkezi de, rakibi karşılama konusunda başarılıydı.

Trabzonspor'da son dönemlerinde ciddi eleştiri alan ve yurt dışı deneyimi yapan Ibrahima Yattara, oynadığı oyun ile yıldız olduğu dönemlerden bir kesit sundu dersek yanlış olmaz. Kapalı savunmayı aşmakta zorlanan takımına, çalımları ve teknik bileğiyle esneklik kazandırdı ve günün Mersin İdman Yurdu adına da en çok dikkat çeken ismi oldu. En uçta Nobre'nin, arkasında Culio'nun ve sol tarafta da içeri koşular yapabilecek Nduka'nın olduğu bir ortamda çizgi oyuncusu olarak Yattara'nın bu performansını önümüzdeki maçlara taşıması takımı bir- iki gömlek üst seviyeye koyacak olay olabilir.

Mersin İdman Yurdu: Sehiç, Stepanov, Nduka (88 Murat), Ergin, Ben Yahıa, Mustafa Sarp, İbrahima Yattara (88 Erdal), Mustafa Keçeli, Aydın, Hakan (61 Culio), Serkan 

Orduspor: Fornezzi, Ferhat, Ali, Agustın Garcia, Şamil, Nizamettin, Monje (88 Müslüm), Umbıdes, Miguel Garcia, Hasan (80 Abdulkadir), Barral (63 Stancu)

19 Ağustos 2012 Pazar

Senijad Ibricic

Gaziantepspor'un Hikmet Karaman döneminde alt sıralardan lige tutunup, üst sıralara tırmanmasının baş aktörü kimdi diye soracak olursak; kuşkusuz herkesin cevabı Marek Sapara isminde birleşecektir. Savunmayı ileriye çıkartan Hikmet hoca, orta saha ile hücum bağlantısını da Trabzonspor'dan kiralık olarak gelen Sapara ile sağlamış ve takımın şefi olan Sapara için de bu düzen ilaç gibi gelmişti. Kiralık sözleşmesinin bitmesiyle takımına geri dönen Slovak oyuncu, Gaziantepspor adına soru işaretleri bırakmıştı ancak Gaziantepspor'un yaptığı takviye ile Sapara'yı aratmayacak bir ismi kadrosuna kattığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ibricic ile ilk tanışmam, Hırvatistan dönemlerinden gelmektedir. Süper Lig için isimler bakarken dikkatleri üzerinde toplayan Bosna Hersekli futbolcu, o yıllardan sonra Rusya aktarmalı da olsa Türkiye yolunu tutmuş oldu. Top ile arası oldukça iyi olan Ibricic, orta saha- hücum bağlantısı arasındaki boşluğu doldurup kanat rotasyonu iyi olan Gaziantepspor'a oyunu açabilecek bir numaralı isimlerden birisidir. Rakip oyuncuların dikkatini üzerinde toplayacak, bu sayede de Gaziantepspor hücumcuları rahat bir nefes alacaktır.

Dün Sivasspor karşısında ilk maçına çıkan Ibricic, özellikle ilk yarıda gayet etkili bir oyun ortaya koydu. Kendini boşaltarak çaprazdan kaleyi gördüğü bir pozisyonda topu direkten döndü, bir başka topu da Pedriel tarafından çizgiden çıkartıldı. Bu iki girişim dışında da, hücumu yönlendiren isim yine kendisi oldu. Sık bir şekilde de geriye gelip top aldı ve geriden oyun kurdu. Takıma ısınmasıyla birlikte daha uzun süreli ve iki uzak forvet tarzı yerine, normal olarak bir kanat- bir uzak forvet ile oynadığında da daha iyi hücum çeşitliliği sağlayacaktır.

SB Elazığspor 1-1 Fenerbahçe l Fair Play

Maç başlarındaki seremoniler sırasında, küçük çocukların üzerindeki formalarda yazan "fair play" lafının sözde kaldığı bir maçı geride bıraktık. Sanica Boru Elazığsporlu Bülent Ertuğrul yerde yatarken, Mehmet Topuz başta olmak üzere bütün Fenerbahçeli futbolcular oyuna devam etti ve hakem Tolga Özkalfa da buna seyirci kalınca, atak gol ile sonuçlandı. Skorun eşitlenmesi bir yana, Sedat Bayrak'ın acemiliğinden kaynaklı olarak Elazığspor uzatmalarla birlikte son yarım saati on kişi oynamak zorunda kaldı. Özellikle son anlarda rakip üzerinde ciddi baskı yaratan Fenerbahçe, pozisyonlardan yararlanamayınca ise iki takım birer puanı paylaştı.

Artık herkesin bildiği ve gördüğü gibi, Fenerbahçe'nin Emre Belözoğlu'ndan sonraki oyunu rakip sahaya yıkan merkez orta saha oyuncu eksikliği bas bas bağırmaya devam ediyor. Oyunu bu şablon altında iki farklı bölgede oynayan sarı lacivertliler, topu ileri alana taşımakta yavaş kaldığından dolayı da rakibe hazırlanması için ekstra süre tanımış oluyor. Merkez ikiliye baskı geldiğinde topu ileri taşıyamayan Fenerbahçe, bu oyuncu yapısıyla bunu aşacak gibi de görünmüyor. Taraftarın tepkisini çeken Selçuk Şahin, Cristian Baroni ve Mehmet Topal üçlüsünün bu noktada en az suçlu olan isimler olduğunu da ifade etmek gerekiyor. Onlardan yapamayacakları şeyleri beklemek, sanırım en yanlış iş olarak dikkat çekiyor. Fenerbahçe'nin bu sorunu aşmasının tek yolu, transfer dönemi kapanmadan bu bölgeye bir transfer yapmaktan geçiyor ancak olası Spartak Moskova mağlubiyeti dışında buna yöneleceklerini de düşünmüyorum.

Geçtiğimiz Galatasaray maçı ve bu maçın gösterdiklerinden yola çıkarak; Fenerbahçe savunma hattının temel taşları Gökhan Gönül ve Yobo olmadan bu savunmanın bir artısının kalmadığı, Mehmet Topal'ın bu sistemde başarılı olmasının zor olduğu ve bu bölgeye çift yönlü bir transfer ihtiyacı, Kuyt'ın büyük kazanç olduğu, Fenerbahçe'nin kanatlarının Caner Erkin- Krasic ikilisi olması gerektiği notlarını söyleyebiliriz.

Ligin yeni ekiplerinden Elazığspor, klasik Bülent Uygun takımlarının uyguladığı taktik ile sahada yer aldı. Savunmayı geri çeken Elazığspor, orta sahayı da kalabalık tutarak Fenerbahçe'nin top yapmasının önüne geçti. 4-1-4-1 dizilişiyle; Mehmet Topal- Selçuk Şahin ikilisine rahat vermeyen Bülent Uygun'un öğrencileri, dörtlü savunmanın önündeki Sezer Badur ile de Alex'i kontrol etti. Defansif olarak beklenenleri başarılı bir şekilde yerine getiren Elazığsporlu oyuncular; ilk devre Sedat Bayrak'ın ıskaladığı ve Kuyt'ın karşı karşıya kaldığı pozisyon dışında Fenerbahçe'ye pozisyon vermedi. Bekler rakip kanat oyuncularına karşı iyi durup, bindirmeleri yerinde yaptı.

Elazığspor, ofansif olarak da hızlı hücumlarla ters kanadı ceza sahasına sokma düşüncesindeydi. Tum artı ters kanat ile nispeten sayıca fazlalaşmak isteyen Elazığspor; Köksal'ın savunmayı kendine çekerek, Orhan Şam'ın da Tum'u takip etmemesi sonucunda boş kalmasıyla güzel bir kontra golüne ulaştı. Bu golden sonra, farkı ikiye çıkarmak için yine hızlı hücumlar bulan Elazığspor'un eksikliği ise bu hücumları yönlendirecek biri oldu.

Sanica Boru Elazığspor: Ivesa, Adem, Bilica, Sedat, Kwasie, Bülent, Sezer, Murat (77 Gökhan), Faubert (73 Spahija), Köksal, Tum (87 Feidouno)

Fenerbahçe: Mert, Orhan (58 Mehmet Topuz), Bekir, Egemen, Caner, Kuyt, Selçuk (75 Krasic), Mehmet Topal (58 Cristian), Stoch, Alex, Sow)

18 Ağustos 2012 Cumartesi

KDÇ Karabükspor 1-1 Trabzonspor l Hocaların Yanlışları

Geçtiğimiz sezonun ikinci yarısında Bülent Korkmaz önderliğinde iç sahada tam anlamıyla direniş gösteren Kardemir Demir Çelik Karabükspor, bu sezon yeni hocası Skibbe ile doğrulardan vazgeçen bir ilk 11 ile sahaya çıkmasına rağmen tekrar aynı doğrulara gelmesi ve karşı tarafta Şenol Güneş'in ikinci yarıda doğrulardan vazgeçmesi ile yenilmezlik serisini sürdüren bir sonuç aldı. Kötü başlayan maçı, iyi sonlandırdı.

Oyuna her iki takımda 4-2-3-1 dizilişiyle başlarken, forvetin arkasındaki üçlülerin oyun yapısı aradaki farkı oluşturdu. Skibbe maç öncesi, Trabzonspor merkezden iyi bir takım açıklaması yaptı ve buna yönelik bir takımla sahaya çıktı. Üç tane merkezde oynamayı seven, kısacası 10 numara diyebileceğimiz ve soldan sağa Bilal Kısa- Selim Teber- Cernat ile sahaya dizilen Karabükspor'un bu oyun yapısı Trabzonspor'a ciddi bir oyunu kontrol etme avantajı verdi. Beklerin karşısında kontrol etmesi gereken adam olmayınca rahat bindirme yapmaları, Serkan Balcı'nın son zamanlarda hiç görmediğimiz kadar etkili oynamasını sağladı. Volkan Şen ile birlikte, Seric'i oldukça zorladılar ve Trabzonspor golü de Seric'in olduğu kanattan buldu.

Yenilen golden sonra oyuna müdahale eden Skibbe, maç başı yaptığı yanlışından dönerek Shelton'ı oyuna aldı. Böylelikle Serkan Balcı'nın bindirmeleri neredeyse sıfıra inerken, Shelton'ın hareketli oyunu da Trabzonspor savunmasını maç boyunca ilk kez zorladı. Sağ tarafa sınırlanan Cernat da merkeze çekilerek, daha alışık olduğu serbest oynama rolüne kavuştu. Cernat etkisini yine bulamadı ama buna rağmen alınan puan bunun önüne geçti.

Karabükspor doğruları bulurken, Trabzonspor doğruları kaybeden taraf oldu. Şenol Güneş'in geçtiğimiz sezon sıkça yaptığı savunma dörtlüsünü maç içerisinde bozmak, yine gerçekleşti. Bu nedenle puan kayıpları yaşayan Trabzonspor, yine bocalamaya başladı ve maçın bitmesine yarım saat varken, Vittek'in yerine Barış Özbek'in girmesi ile ilk yarıda elde tutulan maçın kontrolü ev sahibine verildi. Sonucunda da Tolga Zengin'in yanlış çıkması, Mustafa Yumlu'nun kaybolması sonucunda Trabzonspor skoru koruyamadı.


Trabzonspor takımında stoper, sol bek ve forvet eksikliğinin uzun zamandır bilinmesine rağmen bu eksikliklerin kapatılamaması ciddi bir yönetim başarısızlığı olarak dikkat çekiyor. Rakipleri önemli takviyeler ile kadrolarını güçlendirirken; Trabzonspor camiasının iki sezon öncesinde kalmış olması, geçtiğimiz sezonu çok net bir şekilde kenara itti ve bu seneye de o noktadan başlamaları kendileri adına sorun olarak gözüküyor. Geriye bakarken, ileriyi boşladılar ve takım da bulunduğu noktadan güç kaybederek çıkmış oldu.

Takımın eksikleri olmasına rağmen, Şenol Güneş yukarıda anlattığımız nedenlerden dolayı bugün puan kaybının baş sorumlusudur. Takımı geriye yaslayarak, rakibe puan ihtimalini düşündürerek iştahlarını açtı ve Trabzonspor'un da bir anlamda ritmini bozdu.

Son olarak ise; Soner Aydoğdu'nun yeni Selçuk İnan rolüne geçebileceği, Volkan Şen'in iyi günlerine doğru yol aldığı ve Sapara- Vittek'in böyle giderse bu şansları çok arayacağını söyleyebiliriz.

Karabükspor: Tomic, Uğur, Mabiala, Jahic, Seric, Birol (59 İlhan), Hakan, Selim (74 Kağan), Bilal (34 Shelton), Cernat, Mehmet

Trabzonspor: Tolga, Serkan, Giray, Mustafa, Celustka, Sapara, Zokora, Soner (46Ferhat (84 Henrique), Volkan, Olcan, Vittek (64 Barış)

Eskişehirspor 0-1 Akhisar Belediyespor l Yeni Başlangıç

Spor Toto Süper Lig'in açılışını Eskişehirspor- Akhisar Belediyespor maçıyla Eskişehir'de yaparken; bizlerde yeni bir çatı altında, gizli forvet olarak yayın hayatımıza başlamanın sevincini bu yazıyla birlikte yaşamış oluyoruz. Yayın hayatımızın içeriğini Süper Lig'de oynanan maçların analizleri ve takımlarımız ile oyuncularımızın değerlendirmesi oluştururken, sizlerin yapacağınız yorumlarınız ile katılımını da blogun her alanıyla ilgili merakla bekliyoruz.


Hafta boyunca teknik direktör Ersun Yanal'ın idmanlara çıkmadığı söylentileriyle çalkalanan Eskişehirspor, sezonun ilk maçında kanayan yarasının devam ettiğini gösterdi ve Güray Vural'ın golü sonrası gelen mağlubiyet ile taraftarının yoğun tepkisiyle karşılaştı. Ligin kapalı kutularından Akhisar Belediyespor ise mütevazi kadrosuyla sevilen bir takım görüntüsü çizeceğinin sinyallerini verdi. Yine de bu sevilen takım görüntüsü, onları üst ligde tutmaya yetmeyebilir.

Eskişehirspor, kendisinden güç olarak alt seviyede olan takımlara karşı üstünlük kurma konusunda oldukça zorlanan bir takım ve bu da onların kanayan yarası olarak ifade edilebilir. Oyuna tempo kazandıramayan, organize atak girişiminden uzak olan Ersun Yanal'ın öğrencilerinin Akhisar Belediyespor maçında da aynı sıkıntıyı çektiğini gördük. Ev sahibi ekibin bu görüntüsü de, Ege'nin yeni ve tek temsilcisinin ekmeğine yağ sürdü. Savunmaya rahatça yerleşen Akhisar Belediyespor, yavaş Eskişehirspor'a karşı sık sık dinlenme fırsatı buldu.


Kısa aralıklarla gelen iyi sonuçlar ertelemiş gibi gözükse de, Eskişehirspor cephesinde taraftar ile yönetimin arası hiç iyi olmadı. Her fırsatta birbirlerine ters giden bu ikili, taraftarın "yönetim istifa" diye tempo tutmasıyla sezonun ilk maçından bizlere hatırlatıldı. Bu ikiliye bir de Ersun Yanal eklenince, ortaya iyice karışık bir durum çıkıyor ve her kötü sonuçta bu olayların gündeme gelecek olması da takımın önündeki büyük engel olarak göze çarpıyor.

Servet Çetin- Diego tandeminin benzer özelliklerde olması, özellikle önümüzdeki maçlar için hareketli forvetlere bir ışık saçtı. Hürriyet Güçer'in stoperlerin arasına girerek savunmayı üçlemesi sonrası, Alper Potuk'un orta sahada yalnız kalması ve böylelikle oyunun tamamen kanatlara yığılması; Akhisar Belediyespor'un zayıf olduğu merkeze yük binmesinin önüne geçti. Kanatlardan gelmeye çalışan Eskişehirspor'a cevap ise, stoper çıkışlı Çağdaş Atanlı bek takviyesi ve sürekli geriye gelen Emrah Eren ve Sertan Vardar ile geldi. Ersun Yanal ise Alper'in yanına ek bir adamı almak için 73 dakika bekleyerek, açılış maçında sınıfta kaldı.

Eskişehirspor'un elindeki tek forvet olan Nuhiu'nun ortaya koyduğu performans; yedeklerde forvet olmaması, ilk 11'de Nuhiu'nun olmasından kötü değil yorumlarını beraberinde getirecek türden bir performans şeklindeydi. Ağır, rakip stoperler arasında kaybolan Nuhiu'nun bu görüntüsü Eskişehirspor'un mutlaka forvet transferi yapması gerekliliğini bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Aynı sorun kalede de olmasına rağmen, artık o bölge için yapacak bir şey yok.


Süper Lig'deki ilk maçında 4-4-1-1 dizilişi ile kanatları tamamen kapatmayı başaran Akhisar Belediyespor, önümüzdeki maçlarda merkezden gelebilen takımlara karşı ekstra önlemler almak zorunda. Aksi taktirde Kürşat Duymuş ve stoper oynaması durumunda Çağdaş Atan gibi ağır isimlerin önünde sadece Merter Yüce yeterli olmayabilir.

Eskişehirspor: Boffin, Veysel, Servet, Diego, Dede, Hürriyet, Alper, Erkan (73 Mehmet), Kamara, Nuhiu, Burhan (46 Tello)

Akhisar Belediyespor: Oğuz, Çağdaş, Kürşat, Merter, Sertan, Emin (61 Anıl ), Uğur, Ahmet, Bikoko (76 Mustafa), Emrah (67 Güray), Bruno)